Annelerimiz eskiden özellikle sabah kahvaltılarından çocuklarına; paça veya tarhana çorbası içirir, yanında haşlanmış veya yağda yumurta yedirir, ayrıca elimize zorla kuru üzüm, kuru incir veya ceviz tutuştururdu…
Bu da yetmez beslenme sepetlerini peynirinden meyvesine, salçalı ekmeğine varana kadar tıka basa doldururlardı.
Açıkçası biz çocuklar, kendimizi önemli hissederdik.
Önemliydik de…
Çünkü sadece annemizin evladı değil, memleketin geleceği idik.
Şimdi diyeceksiniz ki;
Bugün bu tarz bir kahvaltı oldukça pahalı bir iş!
Peşinen söyleyeyim, bunun maddiyatla bir ilgisi yok…
***
Şimdiki zamanda….
Hiçbir şey yemeden evden çıkanların sayısı az olmamakla birlikte; çocuklar genelde bir tost, bir mısır gevreği veya fırından ya da kantinden alınan poğaça ve simitle güne başlıyorlar.
Sanayi istihdamının yoğun olduğu toplumlarda kaçınılmaz bir durum bu aslında.
Anne ve baba işte…
Çocuklar okulda…
Sabah böyle bir beslenme ile okula giden çocuk, eve döndüğünde de bir sincap misali tek başına bir şeyler atıştırıyor.
Ya da internet veya telefondan sipariş verip de kapıdan teslim aldığı ürünü tüketerek karnını doyuruyor…
Herkes tek başına bir düzen yok, ahenk yok!
***
Sonuç da herkes çocuklarını suçluyor, gençleri suçluyor.
İşte fastfood yiyor, pizza yiyor, şunu yemiyor, bunu yemiyor diye!
İyi de çocuklar ne yapsın!
Evde çocuklara nasıl bir beslenme kültürü sunduk/sunabiliyoruz.
İşten eve döndüğünüzde daha ana sınıfı çağlarından itibaren çocuğunuza “basit ve kolay olsun” diye hazır hamburger, hazır köfte, ısıl işlem görmüş sucuk ve sosis, içinde bin bir çeşit katkı maddesi bulunan mısır gevreğini yedirirseniz;
Haliyle çocukların damak zevki değişir.
***
Açıkçası artık evlerde sofra düzeni diye bir şey de kalmadı.
Aile bireyleri beslenmede de tekil bir davranış düzenine geçince, evlerde sofra bile kurulmaz/kurulamaz oldu.
Kendi çocukluğumun hatıralarıyla başladığım bu yazıyı, yine kendi çocukluk döneminden anlatarak bitireyim;
Bizim çocukluğumuzda akşam ezanı okundu mu, herkes bilirdi ki evde olma vakti gelmiştir.
Sokakta keyifle oynadığımız oyunları, istemeyerek yarım bırakıp evlere girerdik. Önce el yüz yıkanır, sonra sofraya kurulurduk.
Bu sadece bizim evde değil, bütün evlerde geçerli kuraldı.
Akşam ezanı ve sofra…
Ve bugünlerde; ramazan ve iftar sofrası…
İftar sofrasındayken işte yabancılaştığımız sofra kültürü geldi aklıma…
Mübarek ramazan bize bu kültürümüzü yeniden hatırlattı…
Umarım ramazan sonrasında da sofra kültürümüzü yaşatma konusunda ısrarcı oluruz…
Çünkü sofra kurulmayan aile, aile değildir.
Vesselam!
15.03.2024 12:40